Yorum: Uzak Varlıkların Yalnızlığı (Ventura Saga, #1) - Kate Ling


Adı: Uzak Varlıkların Yalnızlığı
Orijinal Adı: The Loneliness of Distant Beings
Yazarı: Kate Ling
Yayınevi: DEX
Sayfa Sayısı: 324
Goodreads Puanı: 3.47
Seri: Ventura Saga #1 
Puanım: 1/5

 “Ventura Efsanesi”nin ilk kitabı Uzak Varlıkların Yalnızlığı, ütopyayla distopyayı harmanlayan, ufuk açan inanılmaz bir macera.

Seren, Ventura’da doğdu, Ventura’da büyüdü ve burada ölecek. İmkânsız görünse de güneşi, kumsalı, denizi teninde hissetmek istiyor. Bu isteklerine delilik gözüyle bakanların karşısında, akıl sağlığını korumaya, gerçeği arayışından vazgeçmemeye kararlı. Yine de insanların arasındaki bu yalnızlığı bazen Seren’i pes etme noktasına getiriyor. Ama Dom hayatına girdikten sonra, kendisi gibi biriyle tanışmış olmanın heyecanıyla hayallerine daha sıkı sarılıyor. Bir süre Seren’in güneşi Dom oluyor ve genç kız onun yörüngesinden kopamıyor. Sonunda aşkın ve doğaya inancın gücü bir yol ayrımına getiriyor onları: Bildikleri tek ev olan Ventura’da mı kalacaklar, yoksa el ele hayallerinin peşine mi düşecekler?

Kitaba daha başlarken kitabı sevmeyeceğimi anlamıştım fakat kitaba bir 100 sayfa şans tanımadan yarım bırakmak istemedim, sonra da kitap en başta korktuğumdan biraz daha iyi gider gibi olduğu için okumaya devam ettim. Aklımdaki düşünce şuydu: “Zaten 324 sayfa, hızlı bir şekilde biter.”

Hızlı bir şekilde bitti bitmesine de... ne gerek vardı ki şimdi bunu okumaya?

Beni bilen bilir, bunu kitap sohbetlerinde ara sıra dile getiririm, düzgün ele alınmış klişeler hoşuma gider yer yer. Ama bu kitap cidden çok kötüydü. Ayrıca, ondan 6 yıl sonra yayınlandığı halde bana yer yer Matched'i hatırlattı ve benzerlikleri, Uzak Varlıkların Yalnızlığı’nın orijinal bir kurgu olmasını engelleyecek kadar fazla. (Kaldı ki, bu benzerlikler olmasaydı bile bu kitabı "orijinal bir kurgu" olarak nitelendirmezdim.)

İki kitapta da, - gelecekte geçen bir distopya - hayatın, yöneticiler tarafından katı kurallarla belirlendiği bir toplum - gelecekteki eşini senin için seçen bir sistem - kural ihlali durumunda dramatik katı kurallar - ve tabii ki de “yasak aşk” adı altında kural ihlali var.

Ya her şeyi geçtim, Matched olmasaydı bile Kate Ling gerçekten bu kitabın özgün olduğunu düşünmüş mü acaba yazarken? Hayır kitapta şaşırtıcı hiçbir şey olmadı. Daha en başından, 
- Ezra'nın aslında kötü ve kendini beğenmiş biri olmadığı, sadece aile baskısı nedeniyle hayatta kalmanın ve yaşamını sürdürmenin bir yolu olarak bunu seçtiği 
- Seren'in tam bir geri zekalı olduğu 
- Dom’la bir ilişkiyi sürdürürse Seren ve ikisinin başının belaya gireceği ve bunun çok kötü sonuçları olacağı, 
- Bu durumu yaşayan tek kişinin Seren olmadığı (ve başka insanların da “doğru olmayan kişiye” zaman zaman aşık olduğu), 
- Kitabın sonunda mutlu mesut yaşayacaklar (ya da en azından yanarak ölmeyecekleri), 
- Bu kitabın baştan sona klişe olduğu, o kadar belliydi ki, son 50-60 sayfaya kadar okumayı başardıktan sonra artık gözlerim kanamaya başlamıştı. “Yeter,” diyorlardı. “Okuma artık şunu Ezgi. Bize yazık değil mi?”

Hayır bir de işin komik yanı, Seren daha 16 yaşında ve o kadar sinir bozucu ki, tüm kitap boyunca kızı sarsmak istedim. Ona göre “gemide onlara verilen sıkıcı hayatı sorgulamayan/kabul eden” herkes aptal. Ablası aptal, babası aptal, bir zamanlar yakın arkadaşı olan Emme aptal (çünkü o da bu hayattan memnun ve Ezra Lomax’la “eşleşmek” istiyor).

Ya tamam, 16 yaş ergenliğin tepede olduğu bir yaş fakat bu kızın bu halleri beni gerçekten çıldırttı. Dedim “Acaba depresyonda mı?” çünkü eğer öyle bir şey olsaydı çekilmez yanlarını kabul edip devam edecektim. (Kitap da bana depresyonu düşündürdü çünkü hikayenin açılışı, kızın büyük-büyükannesinin cenazesiydi, sonra hep mutsuz olduğundan ve Sağlık’a gitmesi gerektiğinden, herkesin onu “deli” olarak gördüğünden falan bahsetti.) Ama depresyonda gibi değildi kitapta?

Yani eğer depresyondaysa bilemiyorum, belki öyledir. (Bir an emin olamadı.)

Bir de şey çok komikti. Şimdi kızın en sonunda patladığı ve kendisiyle Dom arasındaki ilişkiyi, Ezra ile olan düğününden kaçarak tamamen ifşa ettiği noktada, şöyle bir şey diyor Dom:
“Onun karar vermek için bana ya da size ya da başka kimseye ihtiyacı yok. Hepimizden çok daha akıllı ve yetenekli. ...”
Bu noktada Dom eğer gerçek bir insan olsaydı, suratına güler ve “Seren’in ne yeteneğini, ne aklını gördün ki?” derdim. Haksız da olmazdım. İspanyolca bilen, konuşan, Dom. Gitar çalabilen, şarkı yazabilen, Dom. Hayata dair (göreceli olarak) daha sağlam fikirleri olan yine Dom.

Seren kitap boyunca sorun çıkartmak dışında ne yaptı ki? Hiçbir şey. Okulu yeni bitirmiş (kitap buna Eğitim adını vermiş, harika bir hayal gücü gerçekten) ve hiçbir şey yapmıyor. Yemek otomatı doldurma işine tayin ediliyor. Bunun çok yetenek ya da akıl gerektiren bir iş olduğunu da sanmıyorum.

Ha belki “sıkıcı hayatı istememek” ve dışarıda bir yerlerde “daha güzel” bir şeyler olduğuna dair hayal kurmak burada Seren’in akıllı olarak nitelendirilmesine neden olmuş olabilir, inanırım, ama bence kızın kitap boyunca verdiği kararlar baştan sona aptalcaydı. Kendisini tehlikeye attığı yetmedi, deliler gibi aşık olduğu Dom’u da tehlikeye attı. Çocuk ölüme bile mahkum edilebilirdi.

Tamam, kız 16 yaşında ve aptalca kararlar almasını anlayabiliyorum ama kitap bunu bana “sıradan olmamak” ya da “cesur olmak” ya da “akıllı olmak” gibi saçma sapan şekillerde sunmaya kalmasaydı keşke. Akıl bu mu? Ya bu tarz kitapların mantığının otoriteye karşı gelmek ve kazanmak olduğunu anlıyorum, yıllardır da böyle, Açlık Oyunları ve Uyumsuz’dan beri belki, belki de daha öncesinden, ama buradaki hikaye beni kanser etti okurken.

Belki eşlerinin onlar için seçiliyor olmasına ve 16-17 yaşlarındaki kızların hamile kalmasına bir itirazları olmamasına, hatta bunu desteklemelerine karşı başka bir hikaye olsaydı, kabul edebilirdim. Ama burada Seren’in karşı çıktığı şey bunlar değildi, tam olarak değil en azından. Karşı çıktığı şey, şımarık bir çocuk gibi, aşık olduktan sonra aşkının elinden alınması ve zorla başkasıyla “evlendirilmeye” çalışılmasıydı. Yani demek istediğim, aşık olmasaydı bütün bunlarla derdi pek yoktu.

Ki ben kitap içindeki sistemin de çok açığı olduğunu düşündüm. Neden Seren’in bir an önce hamileliğe başlamasını istiyorlar? Neden insanların onlar için seçilen insanla birlikte olmaları önemli? Yani seçimlerin neye göre yapıldığını asla açıklamadılar.

Maksat bir kız-bir erkek ise, neden birbirinden memnun olmayan çiftler başkalarıyla eşleşmek için başvuruda bulunamıyor?

Maksat katılımsal olarak yüksek verim almaksa, neden insanlar zaten lab ortamında döllenen yumurtalarla hamile kalıyorken, kişinin hayatının kiminle geçirdiği önemli? İnsanlar sevişerek hamile kalmıyor ki?

Maksat Seren ve Ezra’nın aileleri arasındaki bir “birleşme” ise, neden gemideki diğer herkes de bu duruma tabiiydi?

Falan da filan. Aklımda deli sorular. Hepsini tek tek yazmayacağım. Çünkü sıkıldım, çünkü yoruldum, çünkü artık başka kitaba geçip bu saçmalığı arkamda bırakmak istiyorum.

Yayınevi gönderdi ve okumazsam ayıp olur diye düşünerek elime almıştım. Sevmeyeceğimi düşünüyordum, haklı çıktım. “Okumamak mı, okuyup kötü yorum yapmak mı?” ikilemi arasında gidip gelirken Kristal Kitap’la konuştum, o da bana bazı şeyleri hatırlattı. Ben de en azından kitaba bir şans vererek, önyargılarım belki yanlış çıkar ve severim üzerinden okumaya karar verdim.

İnsanların okuyup sevebileceği bir hikaye ama ben sanırım bıktım artık bu tarz kurgulardan. Geçmişte çok okumamış olsaydım ve kitap biraz daha iyi yazılmış olsaydı sevebileceğimi biliyorum. Ama yeter artık.

Ezgi Tülü

Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisi. 2014'ten beri kitaplar hakkında konuşuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder