Ender's Game (The Ender Quintet, #1) - Orson Scott Card | Yorum

Adı: Ender's Game (Ender'in Oyunu)
Yazarı: Orson Scott Card
Yayınevi: Tor Science Fiction (Altıkırkbeş Yayın)
Sayfa Sayısı: 324 (295)
Goodreads Puanı: 4.28
Seri: The Ender Quintet #1 (Ender Serisi, #1)

In order to develop a secure defense against a hostile alien race's next attack, government agencies breed child geniuses and train them as soldiers. A brilliant young boy, Andrew "Ender" Wiggin lives with his kind but distant parents, his sadistic brother Peter, and the person he loves more than anyone else, his sister Valentine. Peter and Valentine were candidates for the soldier-training program but didn't make the cut—young Ender is the Wiggin drafted to the orbiting Battle School for rigorous military training.
Ender's skills make him a leader in school and respected in the Battle Room, where children play at mock battles in zero gravity. Yet growing up in an artificial community of young soldiers Ender suffers greatly from isolation, rivalry from his peers, pressure from the adult teachers, and an unsettling fear of the alien invaders. His psychological battles include loneliness, fear that he is becoming like the cruel brother he remembers, and fanning the flames of devotion to his beloved sister. 
Is Ender the general Earth needs? But Ender is not the only result of the genetic experiments. The war with the Buggers has been raging for a hundred years, and the quest for the perfect general has been underway for almost as long. Ender's two older siblings are every bit as unusual as he is, but in very different ways. Between the three of them lie the abilities to remake a world. If, that is, the world survives.
TÜRKÇE BASIM
On bir yaşındaki bir çocuk, "Kimse kendi hayatını kontrol edemez; elinden gelenin en iyisi sana iyi insanlar, sevdiğin insanlar tarafından verilen rolleri yerine getirmeyi sevmek," diyebiliyorsa, onun Dünyayı kurtarması şaşırtıcı olmasa gerek.
Elinizdeki bu kitap bilimkurgu tarihinin en önemli metinlerinden biri olarak kabul edilen Ender Serisinin ilk kitabıdır. Bilimkurgu edebiyatının en önemli iki ödülünü, Hugo ve Nebula ödüllerini aynı anda almış ve yayınlandığı günden bu yana çok satanlar listesindeki yerini koruyarak Tüm Zamanların Best Selleri olarak nitelenmiştir.
Altıkırkbeş Yayın sizi on bir yaşındaki bir çocuğun oyunla ölüm arasında gidip gelen hüzün dolu, sürükleyici ve kırılgan hikâyesine davet ediyor.

Ender's Game yaz tatili ödevimin zorunlu bir parçası olarak girdi okuma listeme, son ana kadar bıraktığım, ve ancak okumak zorunda kaldığım zaman okumaya başladığım bir kitap. Sene içinde birkaç arkadaşım okumuştu ve beğenmişti; İngilizce öğretmenimizin sunduğu diğer seçenekler de pek hoş durmuyordu. Ben de bunu seçtim işte. Yani bu kitabı okumaya başlamış olmamın pek de özel bir yanı yoktu. Sonuçta bilim kurgu seven bir yapım yoktur; gidip bilim kurgu kitaplarını kendi isteğim üzerine almam. Çok fazla teknikalite var bu tür kitaplarda benim için; anlamadığım birçok terim, kafamda kuramadığım birçok yapı...

Belki İngilizce okuyor olmanın getirdiği bir "eşitlik" durumu, belki de bu kitaba özel bir şey; emin değilim fakat bilim kurgudan uzak durmama neden olan özellikler bu kitapta yoktu. Ortada anlamakta zorlandığım bir sahne, kafamı karıştıran kelimeler, ya da aklıma canlandıramadığım, "Burada şimdi ne oluyor?" dedirten sahneler... Hiçbiri bu kitapta yoktu. Buna rağmen kitap benim için biraz yavaş başladı; bir bölüm okuyor, yorulup bırakıyordum. Hangi noktadan sonra kitaba bağlandım, devamını merak eder, heyecanlanır oldum inanın hatırlamıyorum fakat önemli olan o noktaya gelebilmiş olmak.

Bu arada minik bir özür geçeyim, başım fazlasıyla ağrıyor, o yüzden pek odaklanamıyorum bu yazıya, fakat bir kitabı bitirdikten hemen sonra yazmadığım zaman bir daha o kitap hakkında yazamıyor oluyorum; o yüzden kötü bir yazı olsa bile hiç yoktan iyidir diyerek bir şeyler karalamaya çalışıyorum şu an.

Ender's Game'de beni en çok etkileyen şey neydi dersem, sanırım düzgün bir cevapla gelemezdim. Ayrı ayrı ve bir bütün olarak, kitapta o kadar çok unsur vardı ki beni içine çeken! Kitabın Ender daha 6 yaşındayken başlaması, bu unsurlardan bir tanesi olarak başı çekiyor. En başlarda neyin ne olduğunu, bir monitörün ne işe yaradığını falan pek anlamıyorsunuz fakat okudukça kafanızda oturuyor, soru işaretleri yanıtlanıyor, ve siz kendinizi daha fazlasını merak ederken buluyorsunuz.

Ender'ın dünyasında o bir "Third" olarak geçiyor; hükümet iki çocuktan sonrasını fazlalık olarak görüyor, üç, dört, beş... diye giden sayılardaki çocuklar toplum tarafından dışlanıyor, bedava eğitimden mahrum bırakılıyorlar. Ender'ın durumu biraz daha farklı, çünkü diğer iki Wiggin çocuğu gibi (Peter ve Valentine) Ender da bir "süper zeka". Aslında, kitapta geçen "çocuk"lardan hiçbiri gerçekten bir çocuğu andırmıyor. Konuşmalarından tutun davranışlarına kadar hiçbir yandan çocuk değiller onlar. Eski zamanlarda çocuklara "küçük yetişkin" gözüyle bakılırmış; sanırım o tabir tam da bu kitaptakileri anlatıyor.

Graff karakterinin Ender üzerindeki etkisini, onun Ender'a yaptığı şeyi tam olarak nasıl anlatabilirim bilmiyorum, fakat öyle etkileyici ki. Okurken çoğu kez Ender için üzüldüm, kalbim acıdı, "Yeter," dedim, "Rahat bırakın şu çocuğu." Fakat Ender güçlü bir çocuk. Ona o kadar acımasız davrandılar ki, onun yerine normal bir insanı koysaydınız çoktan intihar etmişti. Kitabın beni en çok etkileyen kısmı da buydu sanırım, çünkü başından sonuna kadar, Ender'ın değişimine şahit olduk, onun "nasıl" değiştiğini bilerek ve neler olacağını tahmin etmeye çalışarak ilerledik. Biz, okuyucular.

Bu konudaki en üzücü nokta, benim için en azından, kitabın en sonunda Ender'ın kurduğu şu cümle olmuştu (çeviri kendime ait, Altıkırkbeş baskısında farklı olabilir):
"Acıyla fazlasıyla uzun süre yaşadım. Onsuz kim olduğumu bilemem."
Ayrıca, kitap sadece 300 sayfa fakat o sayfalara o kadar çok şey sığdırılmış ki, ne zaman "Artık daha fazla bir şey beklemiyorum," deseniz, aksiyonun yavaş yavaş öleceği o noktaya geldiğinizi düşünseniz yeni bir şey oluyor. Kitapta bunu o kadar sık yaşadım ki. Hatta, son sayfalara gelmişiz, bitti bitecek kitap... O an bile Orson Scott Card okuyucu şaşırtmanın bir yolunu, hatta öyle mükemmel bir yolunu buluyor ki, bize sadece ağzımız açık bir şekilde seyretmek kalıyor.

Ben bilim kurgu sevmem fakat Ender's Game'i sevdim. Bana gerek bir okuyucu, gerekse amatör bir yazar olarak o kadar çok şey kattı ki. Varlığını bilmediğim birçok yöntem öğrendim, yapılabileceğini düşünmediğim olayların ne kadar ustaca bir şekilde gerçekleştiğini gördüm. Bilim kurgu seven ya da sevmeyen, herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum, yani benden bir evet alıyor.

Minik bir not geçeyim; filmi eksik diyorlar. Filmi izler, kitaba burun kıvırırsanız o şaşkınlığın yarısını hissetmez, beni bu kadar etkileyen şeyin ne olduğunu asla kavrayamazsınız. İzlemeyin demiyorum, fakat önce okumanızı öneririm.

EDİT: Filmi izlemeyin, biraz başlayayım dedim; kitabı tamamen mahvediyor. Olmamış o film, beğenmedim.

Ezgi Tülü

Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisi. 2014'ten beri kitaplar hakkında konuşuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder